Çeşitli Yazarlardan Sadık Baba





Çeşitli Yazarlardan Sadık Baba

BİR TEKKE VE TASAVVUF ŞAİRİ SADIK BABA (1784 –1839) 

Esas adı Hüseyin olan Sadık Baba, 1784 yılında Malatya’nın Hekimhan ilçesine bağlı Güvenç köyünde dünyaya gelir. Sadık Baba’nın annesi Kara Fatma, babası Kurada (Hurda) Ali’dir. Dedesi Hüseyin’in Erdebil Tekkesinden Elbistan’ın Kantarma köyüne, oradan da Malatya’ya geldiği rivayet edilmektedir.
Hayatı yoksulluk içerisinde geçen Sadık Baba, Hacı Bektaş Dergâhı’na gidene kadar hiçbir eğitim almamıştır. Burada tasavvuf ve tekke kültürüyle beslenen Sadık Baba, Arap alfabesiyle okuma yazmayı öğrenir ve şiirler yazacak kadar ilerletir.
On beş yaşında babasını kaybeden genç Hüseyin daha sonra yaşanacak bir kıtlık nedeniyle köyünü terk eder. Sivas Kangal’ın Ulaş nahiyesinde Karagavur lakabıyla tanınan varlıklı bir Ermeni’nin yanında azap (yanaşma, mevsimlik çiftlik işçisi) olarak çalışmaya başlar. Deyişler söylemeye de bu yaşlarda başlar. Burada başına bir gün ilginç bir olay gelecektir. Sıcak bir yaz günü köylülerle toplu halde değirmene buğday öğütmeye giderlerken dönüşte Sadık Baba kağnısında uyur; kağnı konvoyun en arkasında kalır. Mandalar da kağnıyı aniden Karagöl’e doğru çekerler. Sadık Baba gürültüyle aniden uyanır ki ne görsün kağnıyla birlikte gölün ortasında duruyor. Telaşlanmadan, gayet sakin bir şekilde mandalara “hoo” der ve kağnıyı kıyıya çeker. Sonradan durumu fark eden köylülerden bazıları, olaya şaşkınlık içerisinde tanıklık ederler. Önden gidenler durumu ağasına iletirler. Ermeni ağası hemen atına atlar ve göle doğru yola çıkar. Yarı yolda Sadık Baba ile karşılaşır. Gördükleri onu da hayrete düşürür: Kağnı ve mandalar çamur içerisinde olmasına rağmen Sadık Baba ve un çuvalları kupkurudur. Birlikte eve dönerler ve ağası onu karşısına alarak konuşmaya başlar:
“Oğlum Hüseyin işte senin senelik azapcalığın. Sen Hakk’ın sevgili bir kulu olmalısın. Bir gün sana sinirlenip kötü bir laf edersem, Tanrı beni affetmez. Vebalini üzerime alamam” der ve işine son verir.
Sadık Baba köyüne geri döner. Annesi ve iki ağabeyiyle Karaözü’ye göçerler. Burada Elif adında bir kızla evlenir. Osman ve Elif adında iki çocukları dünyaya gelir. Karaözü’de deyişler söyleyerek günlerini geçiren Sadık Baba’ya bazı köylüler içten içe bir kin beslerler ve araları iyice sertleşir. Durum o kadar ileri gider ki, bir Cem toplantısında Malatya’dan gelen dedeye şikâyet ederler. Dede, peyk (haberci) yollayarak Sadık Baba’yı Cem’e davet eder. Haberci Sadık Baba’yı cemaatin gözünde küçük düşürmek için haber vermeden geri döner. İkinci haberciyi gönderir. Onun da sokakta ayağı kayarak yere düşer ve dizi kanar. Durum Sadık Baba’ya malum olur ve Cem’e gelir. Dede, kendisine iki haberci yolladığını, niçin gelmediğini sorar. O da kimsenin kendisini çağırmadığını, hatta ikinci habercinin düşüp dizini kanatması olayı olmasa yine gelmeyeceğini söyler. Ardından da kanı şahit olarak gösterir. Dede cemaate döner: “Artık bununla uğraşmaktan vazgeçin” der ve Sadık Baba’yı Hacı Bektaş’a davet eder.
Hüseyin’e Sadık Baba unvanı dergâhta, çelebilerden Hamdullah Efendi tarafından verilir. Dergâh’ta tamamen olgunlaşan Sadık Baba tekrar Karaözü’ye döndüğünde şöhreti artmış, deyişleri ozanlar tarafından çalınır söylenir olmuştur.
Hacı Bektaş’ta kendisine yardımcı olan, asıl adı Ahmet olan Babo Dede, Sadık Baba’yı kendi köyü Başak’a davet eder. Karısı ve çocukları kendisiyle gelmek istemeyince, onları bırakarak Başak’a gelir. Burada Babo Dede’nin çocuklarına ders veren Molla Bektaş tarafından karşılanır. Kendisini küçümsediğini sezen Sadık Baba, yaşça ondan büyük olan Bektaş’a: “Ben senin gibi hocanın önünde Besmele çekmedim. Hak beni ağından okuttu.” diyerek havasını bozar. Molla Bektaş: “Eyvah, bunun ilmi benimkinden ileride” deyip Sadık Baba’ya kalpten bağlanır.
Sadık Baba bir müddet sonra Molla Bektaş’ı da alarak, doğduğu köy olan Güvenç’e gelir. Sadık Baba’nın sır kâtipliğini yapan Molla Bektaş, bacısı Meryem’i Sadık Baba ile evlendirir. Molla Bektaş ile günlerinin çoğunu büyük bir bölümü tek odalı, toprak damlı, yarı karanlık bir odada geçirirler. İkili, burada sohbet edip, deyişler söyleyerek kemençe çalarlar.
Sadık Baba 1839 yılında elli beş yaşındayken ölür. Bugün mezarı, Güvenç’in güneybatı yamacındaki köy mezarlığının orta bölümünde bulunmaktadır.

Her canın bir sevdası var serinde
Benim sevdam daim şalda abada
Vefa olmaz zamanenin yarinde
Hak’ka kail değil gözü obada

Nefs-i şehvet galip olsa bir kula
Arifler kelamın almaz bir pula
Hak’kı zikreyleme yalan dil ile
Hake mahsus olmaz gönlü kabada

Âdemdir Hüda’nın dem-i devranı
Âdemdir seyreden arş-ı rahmanı
Âdemde buldular Hakk’ın ihsanı
Sakın ol kimseye etme ifade

Âdemi yarattı Hak da bahane
Behre mendeyledi saldı cihane
Lütfu ihsan etti kula dehane
Âdem oldu yine Hak’ka esabe

Uzak yakın deme diren katare
Erişe Haydar’dan derdine çare
SADIK der, yok deme sendeki vare
Ben de yok diyenler kaldı dışarıda

Ser: Baş, kafa.
Nefs-i şehvet: Bir şeyi sevip ziyadesiyle isteme.
Arif: İrfan ve marifet sahibi
Zikr: 1- Anma, hatıra getirme. 2- Ağza alma, adını söyleme.
Hak: Tanrı.
Hüda: Tanrı.
Dem: 1-Soluk, nefes. 2-Gözyaşı.
Devran: Zaman, devir.
Arş-ı rahman: Kamil insanın kalbi
İhsan: Lütuf, bağışlanan şey…
Behre: Pay, nasip, kısmet…
Mend: Eklendiği sözcükleri “li” anlamı koyar (behreli: kısmetli, nasipli).
Lütf-u ihsan: Bağış, bağışlanan, iyilik.
Dehan: Ağız.
Es’ab: Daha veya pek zor.


Kaynak:
Ahmet ÖZERDEM: "Sadık Baba" adlı kitabından

SADIK BABA

Asıl adı Hüseyin olup Hekimhan’a bağlı Güvenç köyünde 1 Mart 1771 (Rumi 1187)’de dünyaya gelmiştir. Babasının ad Kurada Ali’dir. Genç yaşta şöhreti oldukça yayılan âşık okuryazarlığı olmayan (ümmi) bir kimsedir. Şiirlerinde Sadık mahlasını kullanmış, halk arasında da Sadık Baba ismi ile sevilip sayılmıştır.
Çocukluk ve gençlik yıllarının önemli bir bölümü Sivas’in Karaöz köyü ile Hekimhan’ın Basak (Başak) köyünde geçmiştir.
İlham geldikçe söylediği şiirleri yakın arkadaşı Molla Bektaş tarafından tutulan bir cönkten yazıya geçirilmiştir. 35 Yaşından sonra kendi köyü olan Güvence dönen âşık köyünde evlenmiş ve çoluk çocuğa kavuşmuştur. Halen köyde torunları bulunmaktadır. Hayatının sonuna kadar çiftçilikle geçinmiş ve 8 Mart 1837de Güvenç köyünde vefat etmiştir.
Bu gün kendi köyü ve çevre köylülerce mezarı ziyaret yen olarak kabul edilmektedir.
Tarikat meclislerinde kendini yetiştiren ender insanlardan olan Sadik Baba Bektaşi edebiyatında sivrilmiş yedi şairden biri sayılır.
Kumralımsı, sarı saçlı, uzunca bıyıklı, sarı sakallı, orta boylu, sessiz, sakin, parlak gözlü bir kimse olup Vahdet-i Vücut prensibini benimsemiştir. Din ve tarikat ulularını sevmiş, onları şiirlerinde övmüştür. Şiirlerinin çoğu dini, tasavvufi ve öğretici türdendir.

Eflatun Cem Güney'in hazırladığı yazıdan alınmıştır.

SADIK BABA

1771-1837. Hekimhan’ın Güvenç köyünde doğdu. Asıl adı Hüseyin’dir. 
Çocuk yaşta Sivas’ın Karaözü köyüne gitti ve yaklaşık 35 yaşına dek orada kaldı. 
Sadık Baba, alışılmışın tersine, önceleri şiirle ve türküyle doğrudan ilgilenmemesine karşın 30yaşından sonra gelen bir ilhamla kısa sürede yörede adını duyuracak denli önemli bir şair oldu. 
Daha sonra Hekimhan’ın Başak köyündeki Babo Dede tarafından çağrılan Sadık Baba’nın özellikle bu dönemden sonra söylediği şiirler aynı köydeki Molla Bektaş tarafından kayıtlara geçirildi. Bir süre sonra Molla Bektaş’la birlikte doğduğu köye dönen Sadık Baba, yaşamını çiftçilik yaparak sürdürdü. 
Bektaşi şiirinin yöredeki en önemli temsilcilerinden biri sayılan Sadık Baba köyünde öldü ve orada toprağa verildi. 
Sadık Baba’ya ilişkin Cemal Özbey tarafından hazırlanan “Sadık Baba, Hayatı ve Deyişleri” (1957) adlı bir araştırma bulunmaktadır.

Bize 

Kul olanın noksanı çok dediler 
Ta ezelden kurmuş noksanı bize 
Medet imdat eyler beşler yediler 
Çektirme bellerde isyanı bize 

Günahım çoktur her işten ağırdır 
Nefsin askerleri biner seğirdir 
Bir gerçeğe yoldaş olsan uğurdur 
Gerçek gösterir göz mestanı bize 

Yoldaş olmaz ise yola gidilmez 
Ham meyveler lezzet verip yutulmaz 
Yalan ikrar bir arada güdülmez 
Gerçek nasip ede lisanı bize 

Talihini tahsin eder bazılar 
Bozulmaz ki başa gelen yazılar 
Sadık ağlar yarasından sızılar 
Hak eylesin lütfu ihsanı bize

Gönül Selamımı 

Gönül selamını kâmile söyle 
Alıcı olmayınca açma dükkânı 
Ariflik manasın sor sual eyle 
Müşterisiz yerde olma lisanı 

Cahil ikrar eder ahdinde durmaz 
Burda ağlamayan o demde gülmez 
Yalan ile iman bir yerde olmaz 
Neden maruf yalancının imanı 

Cümle alem gezer arar hak deyi 
Arif ifşa eder kula bak deyi 
Nehi münkir inkar eder yok deyi 
Men ademde gördüm Hakk'ın ihsanı 

Yerde değil gökte değil ya kande 
Acep hak mihman mi ola bu tende 
Velakat kerremna bani ademde 
Kimse bilmez kimde mihman cananı 

Almayana değil sözüm alana 
Gerçekler yuf dedi kalbi yalana 
Canım kurban olsun halden bilene 
Sadık'a bildirdi küllü noksanı 

Bekir Karadeniz;
Aşıklar / Ozanlar / Şairler (http://ozanlar.biz/sadik-baba/)

SADIK BABA

Esas adı Hüseyin olan Sadık Baba, 1784 yılında Malatya’nın Hekimhan ilçesine bağlı Güvenç köyünde dünyaya gelir. Sadık Baba’nın annesi Kara Fatma, babası Kurada (Hurda) Ali’dir. Dedesi Hüseyin’in Erdebil Tekkesinden Elbistan’ın Kantarma köyüne, oradan da Malatya’ya geldiği rivayet edilmektedir.
Hayatı yoksulluk içerisinde geçen Sadık Baba, Hacı Bektaş Dergahı’na gidene kadar hiçbir eğitim almamıştır. Burada tasavvuf ve tekke kültürüyle beslenen Sadık Baba, Arap alfabesiyle okuma yazmayı öğrenir ve şiirler yazacak kadar ilerletir.
İlham geldikçe söylediği şiirleri yakın arkadaşı Molla Bektaş tarafından tutulan bir cönket yazıya geçirilmiştir. 35 Yaşından sonra kendi köyü olan Güvence dönen aşık köyünde evlenmiş ve çoluk çocuğa kavuşmuştur. Halen köyde torunları bulunmaktadır. Hayatının sonuna kadar çiftçilikle geçinmiştir. Sadık Baba 1839 yılında elli beş yaşındayken ölür. Bugün mezarı, Güvenç’in güneybatı yamacındaki köy mezarlığının orta bölümünde bulunmaktadır.
Sadık Baba’ya ilişkin Cemal Özbey tarafından hazırlanan "Sadık Baba, Hayatı ve Deyişleri" (1957) adlı bir araştırma bulunmaktadır.

1
Hizmet edelim gerçeğe
Ol Şahı Merdana karşı
Varalım ulu divana
Muhammed servere karşı

İki cihan seven yâri
Gönül bi vefadan farı
Sıralandı el katarı
Azmeyle didara karşı

Yürü menzile yete gör
Küfrü imana sata gör
Kadim ikrarın tuta gör
Ahtile peymana karşı

Hak dedim meydana geldim
Mürşüdümsün sana geldim
Ateşinle yana geldim
Şeması pervane karşı

Şükür Hak ile pazarım
Hakkın kelâmın yazarım
SADIK der bahri yüzerim
O yüzden ummana karşı

2
Kul olanın noksanı çok dediler
Ta ezelden kurmuş noksanı bize
Medet imdat eyler beşler yediler
Çektirme bellerde isyanı bize

Günahım çoktur her işten ağırdır
Nefsin askerleri biner seğirdir
Bir gerçeğe yoldaş olsan uğurdur
Gerçek gösterir göz mestanı bize

Yoldaş olmaz ise yola gidilmez
Ham meyveler lezzet verip yutulmaz
Yalan ikrar bir arada güdülmez
Gerçek nasip ede lisanı bize

Talihini tahsin eder bazılar
Bozulmaz ki başa gelen yazılar
SADIK ağlar yarasından sızılar
Hak eylesin lütfu ihsanı bize

3
Gönül selamını kamile söyle
Alıcı olmayınca açma dükkanı
Ariflik manasın sor sual eyle
Müşterisiz yerde olma lisanı

Cahil ikrar eder ahdinde durmaz
Burda ağlamayan o demde gülmez
Yalan ile iman bir yerde olmaz
Neden maruf yalancının imanı

Cümle alem gezer arar hak deyi
Arif ifşa eder kula bak deyi
Nehi münkir inkar eder yok deyi
Men ademde gördüm Hakk'ın ihsani

Yerde değil gökte değil ya kande
Acep hak mihman mi ola bu tende
Velakat kerremna bani ademde
Kimse bilmez kimde mihman cananı


Almayana değil sözüm alana
Gerçekler yuf dedi kalbi yalana
Canım kurban olsun halden bilene
SADIK'a bildirdi küllü noksanı

4
Muhammed Ali neslinden kim var?
Hünkar Hacı Bektaş Veli'den gayri
Keşanlı yaraya em çalan kim var?
Hünkar Hacı Bektaş Veli'den gayri

Hünkar Hacı Bektaş, Ali evladı
Ali' nin kendisi demişiz ol veli
Kim idi gösteren ol yeşil eli?
Hünkar Hacı Bektaş Veli'den gayri

Sarı İsmail' den Sultan Balım'dan
Tuttum dâmenini salmam elimden
Kim var kurtaracak bizi zulümden?
Hünkar Hacı Bektaş Veli'den gayri

On iki öküz alır kerâmet kazan
Özenirsen gel bir mürşide özen
Kim idi ağ devin bendini çözen?
Hünkar Hacı Bektaş Veli'den gayri

Gey ey Sefil SADIK sen n'idersin
Delisin ahmaksın dalga güdersin
Tutan olmayınca acep n'idersin
Hünkar Hacı Bektaş Veli'den gayri

Keşanlı yara: Süreğen, bir türlü iyi olmayan, müzminleşmiş yara
Em: İlaç, merhem
Dâmen: Etek
Ahmak: Pek akılsız, sersem, şaşkın

KAYNAK: A. Celalettin ULUSOY, Pir Dergâhından Nefesler, Genişletilmiş İkinci Baskı, [Hüseyin Hürrem ULUSOY] 2014 , s. 104)

XVII. YÜZYILDAN GÜNÜMÜZE MALATYALI ÂŞIKLAR

Malatya'da İnönü Üniversitesinde uzun yıllar görev yapan ve Malatya aşıkları hakkında pek çok çalışma yapan Mehmet Yardımcı'nın bir yazısından Sadık Baba ile ilgili bölüm:

Malatya yöresinin şöhreti en fazla yayılan âşıklarından biri de Hekimhanlı Sadık Baba’dır. 1771 yılında Hekimhan’ın Güvenç köyünde dünyaya gelen Sadık Baba gençlik yıllarını Hekimhan’ın Karaöz ve Basak köylerinde geçirmiştir.

Cahil olma kâmil suyun içegör
Mürşide erip ham işlerden geçegör
Menaref sırrına dükkân açagör
Eylersin yarenin enine gönül”

Gibi söyleyişlerinden de anlaşılacağı üzere İç Anadolu âşıklarının ön planda tuttuğu anlam ağırlığı belirgin olarak kendini hissettirmektedir.
Sadık Baba’nın şiirleri Ahmet Yesevi çizgisini Anadolu’da sürdüren Anadolu âşıklarının bütün özelliklerini taşımaktadır.

Yrd. Doç. Dr. Mehmet YARDIMCI: turkoloji.cu.edu.tr/.../mehmet_yardimci_malatyali_asiklar.pdf

NE FAYDA

Cevahirin olmayınca
Şara varmışsın ne fayda
Eksikliğin bilmeyince
Dara durmuşsun ne fayda

La-dine verme özünü
Düşünüp söyle sözünü
Burada ak eyle yüzünü
Kara varmışsın ne fayda

Seçerler insanın kanın
Sürerler sohbetin demin
Bilmedin yarenin emmin
Saramamışsın ne fayda

Gönül kuş(u) uçtuktan geri
Muhabbet geçtikten geri
Kaynayıp coştuktan geri
Yare varmışsın ne fayda

Sadık der sapma yolundan
Hakkı zikreyle dilinden
Fırsat gidince elinden
Sonra varmışsın ne fayda


SADIK BABA

Yorumlar

Popüler Yayınlar