Gezgin Adrien Dupre'nin 1819 Yılında Sivas-Malatya Yolculuğundan Notlar

Gezgin Adrien Dupre'nin 1819 Yılında Sivas-Malatya Yolculuğundan Notlar

Derleme: Hamza Aksüt
Ulaklı

Sivas ovasından sonra, mermer ocaklarının olduğu çıplak dağlar başlıyordu. Bir süre sonra silahlı üç kişiye rastladık. Biz onlardan fazla olmasaydık, bize saldıracakları kesindi. Bu yol, Malatya’ya kadar hırsız ve eşkıya ile doluymuş. Küçük bir koyakta, kısa bir süre önce öldürülen bir çuhadarın mezarını gördük. Tepesinde delikli bir kayanın bulunduğu dağın üzerinden geçip küçük bir Türk köyü olan Deliktaş’a vardık. Köyde hasat daha yeni yapılmıştı. Çecler henüz dışarıdaydı. Yollar pek güvenli olmadığından, devem etmeyip ertesi sabaha kadar bu köyde kalmaya karar verdik.

Deliktaş

 27 Eylül sabahı saat yedide Deliktaş’tan 15 kişilik bir muhafız gurubuyla hareket ettik. Muhafızların bir kısmında tüfek, bir kısmında tabanca, bir kısmında ise sopa ve kama vardı. Güzel bir yolda bir süre ilerledikten sonra, bazı aşiretlerin sürüleriyle birlikte yazın gelip yerleştiği çorak ve yerleşim birimi olmayan yerlerden geçtik. Buralarda bakır ve demir içeren çok sayıda taş var. Kükürt sarısı ile kızılımsı toprak karışımı bir tepeyi solumuzda bırakarak Alacahan’a vardık. 

Alacahan 

 Küçük bir vadinin çukurunda kurulan 400 nüfuslu bu köy, adını buradaki kervansaray veya handan almıştır. Han, beyaz ve mavimsi, iyi taşlardan yapılmıştır. Adına eklenen ‘alaca’ sözcüğü, karışık renkli anlamındadır. Bu hanın, 1633’te, Sultan Murad tarafından Bağdad kuşatmasına gidilirken yapıldığı söyleniyor. (söylenti yanlış; han Sultan Murad’dan önce de var. Burası, Deliktaş’taki gibi kışın kervanlara konaklama yeri olarak bir miktar para karşılığı hizmet verir. Bu ödenen para, eğer yolda eşkıya varsa, bir muhafız birliğinin kervancılara eşlik etmesi hakkını da verir. Fakat bu önlemler, kervanların sık sık soyulmasını engelleyemez. Çünkü kervanları korumakla görevli muhafızlar, bazen kaçar ya da soyguncuların tarafına geçerler. 
28 Eylül. Çıplak tepeler üzerinden Alacahan’dan ayrıldık. Uzun bir süre sol kıyısını izlediğimiz Kuruçay üzerindeki bir geçitten karşıya geçtik. Bu ırmak, Sivas sancağı ile Keban-Madeni sancağını sınırıdır.

Hasançelebi

Çok dar bir vadide bir saatlik bir yürüyüşten sonra Hasançelebi’ye geldik. Bu küçük köy, eteğinde İtalyan tipi kavaklarla çevrili, hoş bir dere akan bir tepenin yamacına kurulu. Köyde at olmayışı (menzilci atını kastediyor), bizi burada ertesi güne kadar kalmaya mecbur etti. Ancak 30 Eylül günü öğleden sonra hareket edebildik.
Köyün biraz uzağında, kömür katmanlı ve kireç taşlarından oluşan killi ve yüksek dağlar arasına sıkışmış Kuruçay'la ayrılan bir vadi başlıyor. Arazi, Hekimhan’a kadar taşlık ve çoraktır. 

Hekimhan

Bu küçük Türk köyü, yüksek bir yerde kurulu. Birkaç Ermeni ailenin oturduğu ayrı bir mahallesi vardır. Köyün sakinleri buğday eker, sebzeleri özenle sulayıp hasat ederler.
Burada ilk kez bir Kuyruklu-Yıldız gördük. Yörede oturanlar, önceki günlerde de bu yıldızı görmüşler.
1 Ekim günü sabahın üç buçuğunda Hekimhan’dan ayrıldık. Güneş doğana kadar bakımsız bir yolda ilerledik. Yolumuz, üzerinde üç metre yüksekliğinde üç kemerli Türk yapısı köprü olan Kuruçay'la yeniden kesişti. Ağaçlı tepeleri izledik. Yola yakın bir yerdeki mükemmel Akpınar denen çeşmeye vardık.

Yorumlar

  1. Süleyman abi teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim.
      Yorumların buraya yazılması bir zenginlik olacaktır, yorumalarınızı beklerim.

      Sil
  2. Süleyman abi teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar