‘Eşeğe altın semer vursalar, eşek yine eşektir’

‘Eşeğe altın semer vursalar, eşek yine eşektir’

Altan KORKMAZ

Rahmetli dedem ölmeden önce bize uyduruk hikâyeler anlatırdı, biz de yerdik tabi ki…


Yaşımız yetmediği gibi okumayı dahi yeni sökmüştük, biz de “he hı” dedikçe dedem vitesten atmaya başladı, biz de okulda herkese anlatmaya başladık, bir baktık ki okulda kim var kim yok bizim eve doldu. O anlattıkça bizimkiler bir alkış bir tufan sorma gitsin…

Derken, derken iş iyice büyüdü, bu kez de ev halkı dinler oldu, akrabalar komşular, eyvah eyvah tüm kasaba dedemin hikâyelerini dinlemeye başladı. Dedem arada bir “Allah şükür” çekiyor. Her kafadan bir yorum, dedem oldu ulema, dedem oldu âlim, dedem oldu imparator, dedem oldu padişah…

***

Hikâyesinin biri, yarım yamalak aklımda kalmış, şöyle başlıyor ve sürüyor…

“Bir devlet varmış uzaklarda mı desem, yakında mı desem, yanı başımızda mı desem? Bu devletin başına iyi bir yönetici, başkan gerekiyormuş. Tabi ki başkan olabilmek için bütün adaylar birbiriyle kıyasıya bir yarış başlamış, akla gelmedik her türlü vaatler, en son öyle bir başkan çıkmış ki, düşman başına; garibanlıktan, parasızlıktan, züğürtlükten ağzı kokarmış. Halkın içinden biriydi sanki…

Önceleri demokrasiden, adaletten, haktan, hukuktan yana, hırsızlarla, dolandırıcılarla, soyup, soyup kaçanları kovalama vaatleriyle bir oturmuş, pir oturmuş o koltuğa.

Adamda bir boy varmış deve gibi, dedemin tabiriyle, “almış yuları eline, binmiş alamete, gidiyor kıyamete…”

Astığım astık kestiğim kestik, her icraatında “Ya Allah, ya bismillah, haydi vatana millete hayırlı uğurlu olsun” dermiş.

Yollar yapmış, evler yapmış, binalar yapmış, halka kömür, şeker, çay, dağıtmış, herkes mutlu herkes memnun…

Her konuşmasında vatandaş mest olurmuş…

Ekonomisi çökmüş umurunda bile değil, dış devletlerle arası açılmış resti çekmiş, ticaret durma noktasına gelmiş gelirse gelsin, köprüler yapmış ortak olmuş, yer altından yol yapmış ortak olmuş, her müteahhitten pay almış ortak olmuş, oğlu kayık almış, kızı şirket kurmuş, damadı banka kurmuş, kardeşi araziler almış, derken, derken artık paraya doyamaz hale gelmiş o ülkenin en zengini oluvermiş.

Arada bir aklına geldikçe halkını da unutmamış verin kömürü, çayı, şekeri. Her icraatında Ya Allah nidalarıyla yol yapmaya devam etmiş, hem yolunu yapmış, hem yolunu bulmuş…

Bunu gören yanındaki yardımcılar durur mu? Memleketi onlar da yemeye başlamış; O dükkân benim, bu bina benim, şu arazi de benim, her ilde bir iş almışlar öyle paralar kazanmışlar ki saymak için Anadolu’dan işçi tutmuşlar.

Ne memleket sevdası, ne devlet idaresi, ne hak ne hukuk, ne ordu, ne bir yazar, ne bir ozan kalmış. Kendilerine ters düşen herkesi susturmuşlar, devlet haini demişler halka şikâyet etmişler, halk alkışlamış göklere çıkarmış, neredeyse Peygamber ilan eder duruma gelmiş.

Bunu gören muhalifler, halkı uyandırmak için elinden gelen gayreti göstermeye başlamış, etmeyin tutmayın ey halkım memleket elden giriyor soyup soğana çevirdiler, herkes işsiz, Anadolu’da, ne bir fabrika, ne bir tarım, ne de bir besicilik yapacak gücümüz kaldı, her şeyimiz satıldı deseler de halkı bir kere yandaş olarak yanına almışlar.

Dini duygular sömürülerek kendilerine inandırmışlar. Onlar soydukça, dolandırdıkça, yalan söyledikçe halk iyice bağlanmış tıpkı dedem gibi…

***
Dedem sonunda ey ahali, ağalar beyler, “Ben size hep palavra sıktım, sizleri kandırdım, sizleri denemek için bütün hikâyeleri uydurdum” dese de halk bir türlü ikna olmaz, inanmış bir kere; dedemin okuması olmadığı halde o kasabanın başkanı oluvermiş.

Sonunda dedem, “Eeee evlat, ‘Eşeğe altın semer vursalar, eşek yine eşektir’ derler” der.

Yorumlar

Popüler Yayınlar