“Bir Fotoğrafın Kısa Öyküsü” ve “Üç Eşkıyanın Ettikleri”

“BİR FOTOĞRAFIN KISA ÖYKÜSÜ” ve “ÜÇ EŞKIYANIN ETTİKLERİ”


 Süleyman ÖZEROL
Sunu

Arkadaşımız Rıza Parlak’ın Çobandere sitesi (24 Mart 2009) ve daha başka sitelerde yayınlanan 'Bir Fotoğrafın Kısa Öyküsü' yazısı ile ilgili Malatya Haber’deki haberi okuduktan sonra konu ile ilgili birçok yerde haber ve yorum okuyunca yazmaya gerek gördüm.
Bir yıl kadar önce 'Bir Fotoğrafın Kısa Öyküsü'  başlıklı yazıyı okuduğumda yazının altına not düştüm ve Rıza Parlak arkadaşımızı aradım. “Halk anlatılarında bazı olayları birbirine karıştırılmakta, bazı olaylar başka yer ve kişilere mal edilmekte, bazıları da çarpıtılmaktadır” gerçeğinden hareketle bazı yanlış bilgiler almış olabileceğini söyledim. Olayın Hekimhan-Hasançelebi arasındaki 'Ballıkaya' yöresinde geçmiş olabileceğini, bizim köyde (Ballıkaya/Mezirme) geçmiş olsa haberim olacağını, bizim köyde anlatılanların ise farklı olduğunu da bildirdim. Sitelerden birinde bu Beykent (Ardahan) yöresi olarak düzeltildi.
Vali soygunu ile paşa soygununu da karıştıranlar da olmaktadır.  Sayın Celal Yalvaç’ın bu yöredeki Nihat Paşa soygunuyla ilgili çalışmalarının kitap bütünlüğünde hazırlanmış olduğunu biliyorum. Rıza Parlak arkadaşımızın yazısından da geçen yıl kendisine söz etmiştim. Sanırım görüşme olanakları da oldu.
1983 yılından itibaren kendi köyüm olan Hekimhan Ballıkaya köyü ile ilgili derleme ve araştırmalarımı 1988 yılında Görüş gazetesinde 'Yenilenen Köy Ballıkaya' başlığı altında yayınladım. Bu çalışmamda 'Üç Eşkıyanın Ettikleri' başlığı altında yer alan anlatımları, yöreyle bağlantılı olması nedeniyle anlatım biçimi ile sunmak istiyorum.

Üç Eşkıyanın Ettikleri

Doğu isyanları döneminde Cela, Çakır ve Hannem adlı üç eşkıyanın birçok yörede olduğu gibi Mezirme (Ballıkaya) köyü üzerinde çeşitli zamanlarda baskıları olduğu yaşlı kuşak tarafından anlatılır. Üçünün de çevrede yaşadıkları söylenir. Bunlarla ilgili olarak derlediğimiz üç öykümüz ile sonuçta eşkıyaların sonu var.

a) “Kapıkıran Kapıkıran, Çık da Boyunu Görem!”

Üç eşkıya, Arguvan-Hekimhan güzergâhında Bozarmut denilen yerde köyden Kapıkıran lakaplı birisinin çüt demirini çalarlar. Kapıkıran bunu duyunca kızar, herslenir. Zaman zaman köyün kuzeyindeki Kayadibi yöresinden geçen eşkıyalar bunu duyarlar, köye inerek kapısına dayanırlar ve bağırarak gözdağı verirler:
“Kapıkıran Kapıkıran, çık da boyunu görem!
Onların belasından çekinen köylü ses çıkarmaz. Kapıkıran ise hiç ses çıkarmaz...

b) Köpeğin Havlaması ve Sonunda Olanlar

Şatıroğullarının Yama Dağlarına göçtükleri sıralarda üç eşkıya bir araya gelirler ve köyün kuzeyindeki yoldan geçerlerken Haydar Efendinin köpeği bunlara havlar. Eşkıyalardan biri “Köpeğine sahip ol!” diye seslenir, sonra da silahını ateşleyerek köpeği vurur. Köpeğin sesini duyan sahibi içeriden silahını ve yanına da birkaç kişiyi alarak peşlerine düşer, Sivrice Tepesini aşana dek izlerler. Silahın ve çatışmanın ustası olan eşkıyalar Yaman İsmayilöğ’ü beyninden vurarak öldürürler, kaçıp giderler. Bundan sonrasını o zaman küçücük bir çocuk olan Elif Ercan şöyle anlatır:
“Toplandık getdik. Dizim dizim Süğrüce’ye çıhtılar. Öğce çocuhlarla gadınlar varmışlardı. Getdim, daşların dibini aradım. Erkekler de yetişdiler. Salaca bağladılar, alıp getirdik. Kel Ehmet mezer eşmeye kürek vermedi. Alöğ Emminin pacanın dibinde yudular. Anama ‘şikeet et’ demişler. O zaman hükümet Eymir’deydi. Oraya getmiş anam. Oradaki adam şeyle demiş; ‘Gulu gula şikeet edersen bir gatır daylağı geder. Edersen böyük yere şikeet et!’
Yardım eden olmamış...”

c) Nişancılık Tartışması

Cangılının Abidin adlı birisi Mıroğlar mezrasından köye dönerken üç eşkıya tarafından görülür. Bir tepenin üzerinde oldukça büyük bir kayanın dibinde oturmuşlar ve aralarında şöyle konuşurlarmış:
“Şu gideni buradan vurabilir misin?”
Öteki de şöyle der:
“Ne var ki... Daha da uzakta olsa vururum.”
Bir süre “nişancılıklarını” tartışırlar. Onlar tartışırlarken Cangılının Abidin biraz daha uzaklaşır. İçlerinden biri silahını omuzlayıp arkadan nişan alarak ateşler. Hiçbir şeyden habersiz ilerleyen adam birdenbire kurşunu yiyince şaşırır, kendini derenin içindeki çalıların arkasına atarken silahını kavrar ve siper alır. Bu arada birkaç kurşun daha yer. Vurduklarından emin olan eşkıyalar yaklaşmaya başlarlar. Bir yandan da karşılıklı ateş ederler. Yaraları etkili olmaya başlarken, eşkıyalar da iyice yaklaşarak silahını teslim etmesini isterler. O diretince yeniden çatışırlar. Kurşunu bittiğine kanaat getirdiklerinde üzerine çullanırlar. Bire karşı üç; silahı elinden alamazlar. Türlü işkenceler yaparlar, parmağını keserek ancak alabilirler silahını. Yola koyulup gideceklerken birisi geri dönüp bakar ki can çekişiyor, yeniden dönüp işkencelerini sürdürürler, hakaretler ederler. Çalıların içine sürükleyerek üzerine taş yığarlar. Köyden yana yollarına devam ederler. Cenaze üç gün sonra bulunur.
Söylendiğine göre, üç eşkıya başka bir yerde bu yaptıklarını ballandıra ballandıra ve övünerek anlatırlar.

d) Üç Eşkıyanın Sonu

Üç eşkıyanın yakın çevrede ve Malatya’nın başka yerlerinde de baskıları, cinayetleri, soygunları olur. Hekimhan-Sivas demiryolunda Malatya valisini soymaları üzerine haklarında vur emri çıkarılır. Jandarmalar dağı taşı sarar. Yağca Deresinde Göcenin Ahmet adlı birinin onlara yataklık ettiği ihbarı üzerine yakalanırlar. Ancak kaçmaya çalışırlar ve silahlı çatışma olur. Çatışmada jandarmalardan biri ölür, üç eşkıya da yaralanır. Jandarmayı bir katırın üzerine, üç eşkıyayı da katırların arkasına bağlarlar. Hekimhan’a kadar üçünün de cenazesi kemik yığını haline gelir. Karar ile cenazeleri yakılır. Yataklık yapan Göcenin Ahmet ise hapisle cezalandırılır. Uzun yıllar yattıktan sonra yaşlılığı nedeniyle sürekli karakola imza vermek şartıyla serbest bırakılır. Yakın zamana kadar bu sürer.

Sonuç

Bir kez daha yukarıda yer alan fotoğrafla ilgili "Bir Fotoğrafın Öyküsü" ile bu yazıda aktardığım "Üç Eşkıyanın Ettikleri" arasında yalnızca eşkıyaların sayısının aynı oluşu dışında benzer bir yan bulunmuyor. Belgesel amaçlı ve kapsamlı bir araştırma yapıldığında beki de daha farklı bilgiler elde edilecektir. Şimdilik var olanlar bunlar...

30 Mart 2010

Yorumlar

Popüler Yayınlar